yanındalar.
erkeği Allah çarpar” dedim ama, dinlemedi, Allah hepsinin sonlarını hayır etsin.
geldiğinde eşimi tanımayamadım. Zira bulantı ve kusma nedeniyle eve geldiğinde
Jim Carrey’in The Musk filmindeki yeşil rengi gibiydi.
yalnızım.
kalabalık bir hayattan sonra iyi geldi.
ilgili yapmam gereken birkaç şey vardı, onlarla ilgilendim, yazmakta olduğum
çocuk kitabına biraz baktım, bilgisayarı kapattım çünkü yazamadım, kitap okudum, duş aldım,
yani canım ne isterse onu yaptım.
birkaç çeşit yemek var. Ama canım hiçbirini yemek istemedi. Hava yaz ve
sıcak, insanın tencere yemeği yiyesi gelmiyor, ya da sorun bende..
başlaması gibi, yemek düşünmeye başlayınca da sanki 40 yıldır
her gün yaptığım bir yemekmişçesine, aklıma bir tarif düştü, hiç oyalanmadan kalktım
mutfağa gittim.
her fırsatı tanıyorum, bunu da aynı proje kapsamında değerlendirdim.
çok lezzetli olan ekmekten bir dilim aldım ve ufaladım. Kırıntılar haline
gelince bir tavaya koydum. Eşimin Gökçeada’dan hediye getirdiği doğal
zeytinyağından üzerine az biraz ekledim, ateşi yaktım ve kızartmak demeyelim
ama, kavurdum. Amaç kıtır kıtır olmalarını sağlamaktı.
karabiber, kimyon ve tuzu çırptım. Elde ettiğim karşımı, tavanın altını yakarak
kıtır ekmeklerin üzerine ekledim.
çay, süper oldu.
tip tarif var mı diye internetten baktım.
kullanılmış, bayat ekmekler rondodan geçirilmiş, içine peynir, sosis, zeytin, süt
ve sucuk da eklenmiş.
sonra güzel olmaması zaten imkansız, kendine güvenen, benimki gibi mütevazi
malzemelerle o eşsiz tadı yakalasın bakalım..
senden daha akıllı, senden daha önce düşünmüş, hatta senden daha önce denemiş insanlar mutlaka var.
sen olasın, ilk sen yapasın.Ya da yapılanı daha iyi yapasın.
yaratıcılığımı zorlamaya çalıştığım çok mu belli oluyor?
Bir yanıt yazın