kendisiyle ilgili işi erteliyor ve öteliyormuş, Pazartesi gününden beri normal
mesaiden çok çalışıyorum ve yapılması gerekenler listesinin yarısına bile
gelemedim.
ettim, aynı eski günlerdeki gibi toplu taşıma araçlarını kullanıyorum.
bir görüşmem daha olacaktı.
yokmuş.
Bebek’e geçmek kolay olur diye düşündüm.
Yokuşu’ndan Ortaköy’e gitti.
üstelik otobüsle en az 20 senedir geçmemiştim. (Kadıköy’den üniversiteye
giderken bazen bu Etiler yolunu tercih ederdim.)
içen küçük bir erkek çocuğu gibi.
yiyecek bir şeyler al, deniz kıyısına git, orada manzarayı seyrederek ye,
özgürsün artık, acelen yok, normalleş biraz,tadını çıkar. ” dedim kendi kendime.
vardır. Serbest bırakılmadan önce topluma uyum yapsınlar diye psikolojik yardım
alırlar, ama buna rağmen dışarı çıkınca hemen uyum yapamazlar, sudan çıkmış
balık gibi , hatta yeniden suç işlemeye meyilli olurlar.
trafiksiz, kalabalıksız, yabancı yerler gibiydi. Üniversite yıllarında genellikle
Beşiktaş’ta otobüse binerek bu yolu takip edip Bebek’te okul durağında
inerdim.
Doz aşımı denen şey bu olmalıydı.
günlerde yaptığım bir şeyi yeniden yaşamak istedim.
zaman bugünkü gibi ünlülerin gittiği lüks bir mekan değildi. Kapalı dört beş
masası olan kendi halinde bir yerdi, bazen hemen yakındaki okulumuzdan çıkıp orada kahve içerdik.
söyledim. Manzara harikaydı, sanki göl gibiydi deniz, her zamanki gibi, ama kendimi oraya çok yabancı
hissettim. Zaten fazla oturmadan kalkıp eve döndüm.
ayağında pranga varmışçasına, yavaş yavaş hareket ediyor.
atlatıp, boğazda balık tutan hatta yüzen gençler, kafelerde oturan insanlar, İstinye Park’a gitmeye çalışan Arap turistler gibi suçluluk duymadan, zaten
yaşamaya hakkım olduğunu kabul ederek sokaklarda gönlümce dolaşmaya
başlayacağım.
Bir yanıt yazın