Şimdi kabul edeyim, yaş 50’yi geçince bazı şeyler otomatik yükleniyor.
Mesela gözler.
Menüyü okumak için ya ışığı ayarlıyorum, ya telefonu zoom’layıp çekiyorum, ya da en yakındaki gence “Burada ne yazıyor?” diye soruyorum. Menü değil, Sudoku sanki.
Bel ağrısı?
Var. Bazen belimle birlikte moralim de tutuluyor ama çaktırmıyorum, “rüzgâr çarpmış” diyerek geçiştiriyorum.
Alerji?
Yahu bu yaşa kadar hiçbir şeye alerjim yoktu, şimdi polen, deterjan, abartılı özgüvenli gençler… hepsine alerjim çıktı. Kendi kendime “Şu yaştan sonra vücudun yeni hobi mi buldu acaba?” diyorum.
Ve tabii ki… menopoz.
Henüz tam giriş yapmadım ama kapısında bekliyorum. Bazen içeri girip çıkıyorum, bazen sadece zile basıyorum. Duygusal mı hissediyorum? Evet. Sıcak bastı mı? Evet. Beyran çorbası içtikten sonra mutluluktan ağladım mı? O da evet.
Blog Yazmamı Kıskanıyorlar, Bence Mesele Bu
Ben yazıyorum ya… asıl mesele o.
Blog yazmak kolay iş değil. Kelime seçeceksin, anlamı olacak, imla düzgün, mizah ince… Üzgünüm ama herkesin harcı değil.😂
O yüzden bu “52 yaşındasın, blog mu yazılır?” diyenler, bence içten içe şöyle diyor:
“Bu kadın hem çalışıyor, hem yazıyor, hem hala komik… Bu kadar mı olur ya?!” ( yazar burda mutevazılığın erdeminden bahsediyordur.)
Evet olur. Çünkü ben sadece yaş almıyorum, aynı zamanda şekilleniyorum.
Ve o şekil hâlâ güzel. (Aynada biraz uzaktan bakınca daha da güzel.😁)
Sonuç: Mizah Yaşla Değil, Karakterle İlgilidir
52 yaşındayım. Evet, bazen gözlüğümün yerini unutuyorum, çoğunlukla bilgisayarda bir şeyleri gençlere soruyorum. (işyerinde telefonu kaç kez unuttum az dalga konusu olmadım, ama olsun )
Ama hâlâ gülüyorum, yazıyorum, laf sokuyorum ve gençlerle dalga geçecek enerjim var.
Yaşlı değilim.
Sadece siz biraz geç doğmuşsunuz.

Bir yanıt yazın