yazı okudum.
de bu konuyu halının altına süpürdüm. Ama yok, olmuyor, bir şekilde
yüzleşmeliyim yeniden, hatta hep beraber yüzleşmeliyiz.
İstanbul Film festivali vardı. Ben izlemedim ama NTV belgesel filmleri
kuşağından China Blue filminin konusu beni bir gün filan yemeden içmeden kesti
diyebilirim. Üstelik sadece konusunu okuyarak. Hatta ardından Pazar sabahı
yapılan keyifli kahvaltı saatinde tüm aileye okutularak.
anlatıyor. Çin’de yaşanan insanlık suçunu..Ve bu suçu işleyenin oradaki
fabrikanın sorumlusu kadar aslında bizler, yani daha fazla , daha marka , daha
çeşitli giyinmek isteyen bizler olduğunu.
en büyük göçü yaşanıyor. 130 milyon Çinli, taşı toprağı altın diyerek kırsaldan
kentlere taşınıyor. Ve bunun sonucunda köpekler gibi çalışıp saatte 10 kuruş
kazanıyorlar.
jean üreten bir fabrikada iş buluyor. Fabrika lojmanında 12 kişi bir odada
4.katta kalıyor. Fabrika verdiği yemeğin parasını da maaşından kesiyor bu
arada. Aylık geliri tutarsız ama max 60 usd civarında olduğunu söyleyebiliriz.
“Müşteri her zaman bir numaradır” yazıyor. İşte “müşteri odaklı yaklaşım”
kavramının, insan haysiyetini ezip geçtiği an.
dünya kamuoyunda duyuldukça, özellikle büyük markalar, Çin’deki üretim tesislerini periyodik olarak
gönderdikleri müfettişlerde denetliyorlar. Ama müfettişlerin geleceği zaman da
belli, soracakları sorulara verilecek
yanıtlar da..Mesela müfettişlere düzenli mola aldıklarına veya kazandıklarının
3 katı kazandıklarına dair yalanlar atıyorlar. Müfettişler de ikna oluyor L
bu markaların umurunda bile değil. Ama o müfettişleri yollayarak yaptıkları göya kamuoyunu,
ama aslında, para kapıları olan müşterilerinin içlerini rahatlatmak ve daha çok
satın almalarını sağlamak.
uyuyor, bazen uyuyakalmamak için göz kapaklarını alınlarına mandalla
tutturuyor.
ayakkabılarımızı, pantolonlarımızı, tişörtlerimizi giyip, çantalarımızı elimize
alıp, havalı bir şekilde trendy mekanlara , kafelere , restoranlara gidip,
utanmadan, sıkılmadan çevremize hava atıyor, hatta o giysilerle , aksesuarlarla
statümüzü ilan ediyoruz.
sadece kendimizi daha iyi hissedelim, sadece kendimize mallarımızla statü
kazandıralım diye..İhtiyacımız olduğundan değil..
telefon üreticisinin Tayvan kökenli en büyük tedarikçisindeki çalışanlardan 12
tanesinin, Çin’deki fabrikalarından birinde intihar ettiğini, yine Çin’de başka bir fabrikada da 300 işçinin fabrika
yönetimiyle anlaşamadığından çatıya çıkarak intihar girişiminde bulunduğunu
okudunuz.
her birimizin ayrı ayrı bir köle tutması ayıbıyla daha ne kadar yaşayabiliriz
ki?
mesai saati değişimini göstermektedir.

Bir yanıt yazın