de ilköğretim çağında çocukları olan anne babalar olarak, yıllık iznimizden
kullanalım ve çocuklarımızla beraber vakit geçirelim istedik.
daha önceki yazılarımdan birinde bahsettiğim çocukluk arkadaşım ve onun ailesi
ile beraber keyifli bir tatil planı
yaptık.
sabahı hazırlanıp yola çıktık ve onlarla Turgutlu’da buluştuk.
anda koordinatlar Ödemiş Bozdağ. Burada küçük bir kayak merkezi var. Yakınında da
volkanik bir göl. Adı birçok volkanik göl gibi Gölcük..Göl kıyısında orta
kondüsyonlara sahip bir otelde kalıyoruz. Şu anda göl buz tutmuş vaziyette,
hava gündüzleri -1,0,+1 aralığında gidip geliyor, gece ise eksilerde geziyor.
gece lapa lapa kar yağarken, hem de gündüz gölün etrafında dolaşıp keyfini
çıkardıktan sonra, dün sabah kayak merkezine gitmeye karar verdik ve yola
çıktık. Arkadaşımın bizim kızlardan iki yaş küçük kızı da bizim arabadaydı. Yol
olması gerektiği kadar karlı ve buzluydu. Kötü bir şey yoktu. Araçlarımızda kar
lastiği olduğundan bir hiçbir sıkıntı
yaşamadık. Ama zincir ve kar lastiği olmayanlar yüzünden topu topu 9 km lik yolda devamlı durup karşı şeridi
beklemek, ya da yolda kalanların kendini kurtarmasını beklemek zorunda kaldık.
çocuklar sıkıldılar, bir an önce karlarla oynamak istiyorlardı. Biz de onları
eğlendirmek için kayak merkezine varmadan, bol karlı, güzel manzaralı, el
değmemiş bir yerde durduk.
üçü birden kendilerini karlara atıp yuvarlanmaya başladılar. Yerde yatıp kollarını
aşağı yukarı hareket ettirip “Melek “oldular. Karlarla kaplı küçük bir tepeye
tırmandılar, düşmelerinden korkmasak en tepeye kadar çıkacaklardı. Sonuç olarak oldukça eğlendiler.
insan için çok sıradan olan karla oynamak, bizim gibi İstanbul ya da İzmirliler
için ekstradan bir eğlenceydi. Hatta gün içinde burası İzmir’den gelen tur
otobüsleriyle doldu taştı.
bitip kızlar arabaya döndüklerinde sırılsıklamlardı ve çok üşüyorlardı. Ayak
parmaklarını ve bacaklarını hissetmediklerini söylediler. Yanımızda yedek
kıyafet de yoktu. Böyle dursalar üşüyeceklerdi çünkü henüz otelimize dönmeyi
düşünmüyorduk. Bu nedenle arabada çocuklara ayakkabılarını, çoraplarını, pantolonlarını, taytlarını çıkarttırdık. Aslında tam olarak “Donlarına kadar ıslanmışlardı” ama
onları teklif etmedik tabiiJ.
kıyafetleri bir çamaşır ipi edasıyla
arabanın muhtelif yerlerine asıp, kaloriferi de açtık. Buhardan dışarıyı zar zor
göre göre yola devam ettik.
büyükler yolda hoşumuza giden yerlerde
durduk, kar oynadık, bol bol fotoğraf çektik,hatta sucuk ekmekçide durup bir şeyler yedik. Ama
kızlar arabada kemere bağlı bir şekilde oturup, yerlerinden
kıpırdayamıyorlardı. Bir süre sonra söylenmeye başladılar.
bizim kızlardan birinden teklif geldi.
arkadaşı Duru bu oyunu bilmiyordu,ona öğrettiler..Ardından
isim şehir, kelime oyunu ( biten
kelimenin ilk harfiyle başlayan kelime bulmak, ama özel isimler sayılmıyor), başka bir kelime oyunu (kelimenin biten hecesiyle başlayan kelime bulmak, bu
daha zor) oyunları gündeme geldi.
arka koltukta, kemerler bağlı ve belden aşağısı çıplak bir şekilde hafif
üşüyerek de olsa, çocuklar anın tadını çıkarmayı bildiler.
koltuklarda, oyuncaktan, teknolojiden uzak, gerçek anlamda “dağın başında”, biraz
üşüyerek de olsa şikayet etmek yerine kendilerine bir çözüm ürettiler, hatta
üstüne gayet de iyi vakit geçirdiler.
yetişkinlerin, bütün gün içinde bulunduğumuz şartlardan şikayet etmek yerine, çocuklardan
ders almamız gerektiğini düşünüyorum ama bilmem siz ne dersiniz?









Bir yanıt yazın